Gökten bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, fırtına yaralı bir aslan gibi kükrüyordu'... Medeniyetlerin beşiği büyük ve sonsuz denizin üstü kara bulutlarla dolmuş yaşlı deniz sanki kıyısındaki kasabanın siyaset fırtınasına kapılmış gibi karışıyordu'...

Gecenin karanlığına eşlik eden fırtına ve delicesine yağan yağmur ile birlikte kasaba kasvetli siyaset havasına bürünmüştü'... Denizden yalçın dağlara doğru yükselen kasabanın evlerinde sarı lambaları birer birer sönmeye ve evler uykuya çekilmeye başlamıştı'...

Şimdi kasabanın bir mahallesindeyiz'... Mahalle karanlıklar içinde sadece sokak lambalarının titrek ışıkları fırtına ve yağmura eşlik ediyor'... Mahallede sadece bir evin üst katlarındaki bir odasından ışık huzmesi sızıyor'... Odada 9 kişi var'... Hepsi hararetli ama kısık seslerle bir şeyler tartışıyor masanın üstündeki kağıtlara bir şeyler yazıyorlar'... Biraz yaklaşınca  yazılanların isimler ve listeler olduğu görülüyor'... Ekibin lideri olduğu her halinden belli olan kişi elleri ve kollarını sallayarak bir şeyler anlatıyor'... Tartışmanın sonunda masanın etrafındaki birkaç kişi listelerine son halini vermiş olmanın rahtlığı ile birbirlerine 'tamam bu iş' diyorlar''...

Hepsinin yüzünde bir zafer gülümsemesi yayılıyor ve tam birisi ayağa kalkarak kutlama konuşması yapmak üzereyken köşedeki küçük masanın üstündeki eski model kadranlı 'kırmızı telefon' acı acı çalmaya başlıyor'... Odadaki herkes bir anda donup kalıyor şaşkın gözlerle birbirlerine bakıyorlar'... Gece yarısı bu arayan acaba kim ola?...

Ekibin lider ve ev sahibi şahıs ilk şaşkınlığı üzerinde atarak kalkıyor telefona yürüyor ahizeyi eline alarak telefonu açıyor ve 'buyurun' diyor'... Sadece karşıdan gelen konuşmayı dinliyor yüzü değişiyor 'Ama efendim'...' der gibi oluyor'... Sonra yüzü beyazlaşıyor ve 'Tamam efendim' diyerek telefonu kapatıyor'...

Bütün arkadaşları ona korku dolu şaşkın gözlerle bakıyor ve ne oldu demeye korkuyorlar'... O konuşuyor ve sadece bir cümle söylüyor 'Bitti bu iş'... Biz oyunun dışında kaldık' diyor'...

Odada olan herkes telefonun kimden geldiği anlıyor'... Ve hepsi de oturdukları koltuklara çöküp kalıyorlar'... Çünkü 'Siyasi ikballeri' kasabanın karanlık, fırtınalı ve yağmurlu bir siyaset gecesinde kırmızı telefondan gelen kısa ve net bir talimatla noktalanmış oluyor'...

Aynı saatlerde kasabanın batısında bir yerlerde iki katlı eski bir evin bir odasından karanlık sokağa çok az bir ışık sızıyor'... Odada bir adam var'... Tek başına'... Eski bir televizyon karşısında oturan adam ayaklarını uzatmış içkisini yudumluyor'... Televizyonun siyah beyaz ekranında ise nostaljik bir film oynuyor'... Işıkları kapalı olan odada televizyon ekranının ışığı ve adamın içtiği sigaranın ateşi görülüyor sadece'...

Adam sigarasında derin bir nefes daha çekiyor'... Uzun zaman önce kurduğu oyun ve verdiği emeğin karşılığını bu gece bir kez daha almanın keyfini sürdüğünü düşünerek hafifçe gülümsüyor'...

Siyasetin bir mühendislik bilimi olduğunu bir kez daha kanıtlamanın keyfi ile içkisini ağzına götürürken telefona gelen mesaj ile bardağı hafifçe sehpaya bırakıyor ve mesajı okuyor'... Mesaj iki kelimeden oluşuyor 'Hedefe ulaşıldı''...

Tam bu sırada karanlık sokaktan geçen bir arabadan bir şarkı sesi yükseliyor 'Alem buysa kral sensin' diyor şarkı'...

Adam koltuğuna iyice yaslanıyor, sigarasından derin bir nefes daha çekiyor ve nostaljik filme gözlerini çeviriyor'... Dudaklarındaki gülümseme yüzüne yayılıyor'...

Karanlık, fırtına ve delicesine yağan yağmurla kaplanmış kasaba gece yarısını çoktan geçmiş'... Anacak birkaç evde hala sarı ışıklar yanıyor ve siyaset kazanı kaynıyor'...

Kasabanın diğer yerlerinde başka evlerde neler konuşuluyor?'... Kimlerin siyasi ikballeri çarpışıyor acaba?

Devam edecek'...

Editör: Haber Merkezi