SAĞLIK

''Varisler Kozmetik Sorun Değil Hastalık''

TÜRK Girişimsel Radyoloji Derneği (TGRD) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Oğuzkurt, bacak varislerinin kozmetik sorun değil hastalık olduğunu belirterek, nedeninin hareketsiz yaşam tarzı olduğunu söyledi.

TGRD tarafından düzenlenen 10. Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantısı, Belek Gloria Golf Otel Belek'te yapıldı.  500'ü aşkın katılımcının takip ettiği ve girişimsel radyolojideki son bilimsel gelişmelerin konuşulduğu toplantıda güncel uygulamalar sunuldu.

 

VARİSİN NEDENİ HAREKETSİZ YAŞAM

Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında TGRD Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Oğuzkurt, bacak varislerinin toplardamar hastalığı olduğunu söyledi. Toplardamardaki kapakların yetersiz kalmasının damar içindeki kanın uzun yıllar içinde bacaklarda birikmesine ve normal toplardamarların büyüyerek genişlemesine yani varis oluşumuna yol açtığını anlatan Prof. Dr. Oğuzkurt, "Kanın toplardamarlarda birikmesine yol açan en önemli sebep hareketsiz yaşam tarzıdır" dedi.

Her 5 ya da 6 kişiden birinde görülen varisin kadınlarda biraz daha sık olduğunu dile getiren Prof. Dr. Oğuzkurt, varislerin kozmetik bir sorun olmadığının, bir hastalık olduğunun altını çizdi. Ayaklarda ağrı, kramp, yorgunluk, yanma, şişlik, kaşıntı gibi yakınmalara yol açan varislerin, seyrek de olsa, iyileşmeyen ya da çok zor iyileşen ayak yarası, varis kanaması ya da varis damarında pıhtılaşma gibi daha büyük sorunlara da yol açabildiğini aktaran Prof. Dr. Oğuzkurt, şunları söyledi: "Varis gelişmiş ülkelerde daha sık görülen bir hastalıktır. Yeni iş ve yaşam koşulları nedeniyle bacaklarımızı eskisinden daha az hareket ettiriyoruz. Çünkü daha az yürüyor, daha çok oturup, daha uzun süre ayakta hareketsiz kalıyoruz. İşe gitmek, okula gitmek ya da gezmeye gitmek için yürümüyor hemen her zaman araçlara binmeyi tercih ediyoruz. Varis herkeste görülmekle birlikte hareketsiz yaşam tarzı olanlarda daha sık görülüyor."

 

YENİ TEDAVİLER

Hastalığa ilişkin son 20 yılda büyük bilimsel çalışmalar yapıldığını kaydeden Prof. Dr. Oğuzkurt, "Bundan daha önemlisi yıllardır tek tedavi yöntemi olan ameliyatla tedaviye alternatif olan lazer yönteminin bulunması" dedi.

Türkiye'de 10 yıldan daha uzun süreden beri lazerle varis tedavisi yapıldığını belirten Prof. Dr. Oğuzkurt, süreç içinde radyofrekans, buhar tedavisi gibi ameliyatsız yöntemler ortaya çıktığını aktardı.

 

TEKRAR ORANI ANCAK YÜZDE 5

Yeni yöntemlerle hastaların hastaneye yatışı gerekmeden tedavi edilip, tedaviden bir saat sonra evlerine yürüyerek dönebildiklerini belirten Prof. Dr. Levent Oğuzkurt, tedaviye ilişkin şunları anlattı:

 

"Hastaların büyük çoğunluğunda büyük varisler tek seans tedaviyle bitiyor. Ancak kılcal varisler de varsa bunlara ek tedavi gerekebiliyor. Tedavi edilen kişiler isterlerse bir gün sonra işe başlayabiliyor ya da günlük yaşamlarına normal olarak devam edebiliyorlar. Bütün bunlara ek olarak yeni ameliyatsız yöntemlerde varisin tekrarlama ihtimali son derece düşük. Varis ameliyatından sonra varis tedavisi yapılan her 100 hastanın 20 ya da 30'unda tekrar edebiliyor. Bu oran lazer yöntemiyle her 100 hastanın 5'i kadar. Yani çok daha az. Yeni yöntemlerle varis tekrarlasa bile kolaylıkla tedavi edilebiliyor."

 

HERGÜN YARIM SAAT YÜRÜYÜŞ

Yeni yöntemlerle varisin tamamen tedavi edilebildiğini belirten Prof. Dr. Oğuzurt, "Artık bacaklarımızı sıkan varis çorabı giymemiz gerekmeyecek. İstediğimiz kıyafeti ya da ayakkabıyı giyebileceğiz. Yani kullanamadığımız kıyafetlerimizi ya da ayakkabılarımızı artık kaldırdığımız raflardan indirip kullanmaya başlayabiliriz" diye konuştu.

Prof. Dr. Levent Oğuzkurt, varisten korunmak için herkesin mümkünse her gün en az yarım saat yürüyerek, yüzerek ya da bisiklete binerek bacaklarını çalıştırması gerektiğini söyledi.

 

DAMAR SERTLİĞİ HER İKİ ÖLÜMDEN BİRİNİN SORUMLUSU

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Füruzan Numan, damar sertliğinin dünyadaki tüm ölümlerin yarısından fazlasından sorumlu olduğunu söyledi. Damar sertliği, diğer adıyla damar kireçlenmesinin, damarda daralma ve tıkanma yaparak hangi dokuyu besliyorsa o dokunun beslenmesini engellemesi olduğunu aktaran Prof. Dr. Numan, "Kalp ve beyin damar tıkanıklığı ölümlerin en önemli sorumlusudur. Ancak gelişmişlikle birlikte toplumda ortalama yaşam süresi ve diyabet oranları arttıkça bacak damar tıkanıklıkları da çok önemli hale gelmektedir. Şah damarı ve beyin damarı tıkanıklıkları felçlere, bacak damar tıkanıklıkları ayaklarda iyileşmeyen yaralara ve kangrene, böbrek damar tıkanıklığı kontrol altına alınamayan yüksek tansiyona neden olabilir" diye konuştu.

Hastalığın genellikle 50 yaşından sonra görülmeye başladığını ve yaş arttıkça görülme sıklığının arttığını belirten Prof. Dr. Numan, "60 yaş üstü insanların yaklaşık yüzde 15'ini etkileyen bir hastalık grubudur. Sigara içenlerde, şeker hastalarında, kronik böbrek yetmezliği olanlarda, kolesterol yüksekliğinde ve yüksek tansiyon hastalarında damar sertliğine bağlı damar tıkanıklıkları daha sık görülür" dedi.

Yaşam süresinin uzaması, gelecek 30 yılda hem diyabet hem de buna bağlı böbrek yetmezliğinde belirgin artışlara yol açacağını kaydeden Prof. Dr. Numan, bunun sonucu özellikle ayak damarlarında, atardamar darlık ve tıkanmalarının çok daha sık görüleceğinin altını çizdi.

 

BEYİNDEKİ BALONCUKLAR ÖLÜM NEDENİ OLABİLİR

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Civan Işlak, damarın zayıf noktasında baloncuk oluşumu olan anevrizmanın beyin damarlarında olduğunda patlayarak beyin kanamasına neden olabildiğini söyledi. Baloncuk patladığında oluşan beyin kanamasının yüksek oranda ölüm veya felçle sonuçlandığını aktaran Prof. Dr. Işlak, "Damar zayıflaması nedeni olarak kalıtım söz konusu olabileceği gibi sigara kullanımı da damar duvarını zayıflatan sık ve önemli bir faktördür. Anevrizması olan kişilerde hipertansiyon kanamayı kolaylaştıran bir faktördür. Ağrı kesicilerle geçmeyen sürekli baş ağrılarının nedeni bazen beyin damar baloncukları olabilir" diye konuştu.

 

RAHİM MİYOMLARINDA AMELİYATSIZ TEDAVİ

Medstar Memorial Antalya Hastanesi Radyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saim Yılmaz, rahim miyomlarının doğurganlık çağındaki kadınlarda çok sık görülen iyi huylu tümörler olduğunu söyledi. Ağrı ya da kanama gibi sorun yarattığı zaman tedavi gerektirdiğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, temel tedavisi ilaç ve ameliyat olan bu hastalıkta miyomlar çıkarılamazsa rahmin alınması gerekebildiğini aktardı. Rahim çıkarılınca hastaların genç de olsa menapoza girdiğini aktaran Prof. Dr. Yılmaz, "Artık doğum düşünmeyen, ancak rahminin de alınmasını ve erken yaşta menapoza girmek istemeyen bayanlarda miyom embolizasyonu çok iyi bir alternatif tedavi" dedi.

Prof. Dr. Yılmaz, bir anjiyo işlemi olan embolizasyona ilişkin şunları anlattı:  "Anjiyo ile rahmin damarları tıkanıyor. Rahim diğer bölgelerden beslenmeye devam ediyor. Ancak çok fazla damarlanması olan miyomlar beslenemeyince küçülmeye başlıyor. Küçülünce de çoğunlukla oluşturduğu kanama ya da ağrı gibi şikayetler azalıyor ya da kayboluyor. Bu embolizasyon işlemi diğer anjiyografiler gibi kasık damarında yapılıyor. İşlemler ameliyat değil, narkoz kullanılmıyor. İşlemler ağrılı değil, hastalar aynı gün ya da bir gün sonra evlerine dönebiliyor."

 

GİRİŞİMSEL RADYOLOJİNİN GÜNCEL SORUNLARI

TGRD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Halil Öztürk girişimsel radyolojinin hem kullandığı görüntüleme cihazları, hem de işlemlerde kullandığı malzemeler itibariyle ileri teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı bir branş olduğunu aktardı. Prof. Dr. Öztürk, "Son dönemlerdeki Sosyal Güvenlik Kurumu'nun bu malzemelerin fiyatlandırmasında yapmış olduğu değişiklikler nedeniyle birçok işlemimiz pratik olarak yapılamayacak hale gelmiş durumdadır. Çünkü hemen her işlemimizin en az 1 kritik malzemesi yeni fiyatlandırma nedeniyle temin edilememe riski altındadır" diye konuştu.

Bu nedenle onkoloji, damar hastalıkları gibi önemli hastalıkları olan hastaların zaman zaman mağdur olduğunu kaydeden Prof. Dr. Öztürk, son tebliğde bir kısım malzemelerin fiyatlarının da kendi içinde çelişkiler içerdiğini belirtti. Prof. Dr. Öztürk, "Bazı kalemlerde, aynı sınıftaki daha düşük teknolojili bir ürün, daha ileri teknolojili bir ürünle aynı şekilde veya daha fazla olacak şekilde fiyatlandırılmıştır" dedi.

 

Tıbbi malzeme fiyatlarında bu sıklıkla değişiklik yapılması ve istikrarın olmaması, bunları üreten, temin eden firmaların Türkiye'deki faaliyetlerini kısıtlama ya da sonlandırmaya neden olabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Öztürk, "Bu durumda, birçok tıbbi malzemenin artık bulunamaz hale gelmesi sağlık arayan her vatandaşımızı zora sokacaktır" uyarısında bulundu.