Bu çağın insanından ‘hürmet' beklenilmeyeceğini öğreneli çok oldu. Kötü insanların yaptığı her davranışla bedenimizden bir parçanın ayazda kaldığını hissedeli de epey oldu. Yaptıklarının aslında kendi hayatında ‘yapamadıklarının' sancısıyla olduğu da katıksız gerçek. Canlarımızın şehit ediliş haberini almamız buz dağı koysan sönmeyecek yangınımızı harladı. Binbir soru beynimizin kıvrımlarında dolanırken onlar sessiz çığlıklarıyla mekan değiştirdiler. Tutsak oldukları dünyadan sonsuz özgürlüğün olduğu dünyaya yol aldılar. Boynumuzun borcu olsun, sessiz çığlıklarını alemi cihana duyurmak.

Oysa ‘hürmet' ayına girmiştik. Tövbe ve pişmanlığın yaşanacağı, kötülüklere ‘sağır', iyiliklere kulak kesilmiş halimizle saygı duyacaktık. Şeytanların değil, şeytanlarımızın kovulması bizi Allah'ın rahmetine ve ihsanına buyur edecek, ‘merhamet' ikramlarıyla damağımız lezzetlenecekti. Daha ilk günlerinde Recep ayının ‘kan' dökücülüğümüzle saygısızlığımızı gösterdik. Biz yine de ‘rağbet edilen' bir gecede kana susamış azgın terörün tek uzvu kalmasın diye Allah'a yalvarıyoruz. Öyle bir yalvarışla yalvarıyoruz ki bir Muhammed'in (S.A.V.) ana rahmine düştüğü gece olarak kabul edilen gecede, nice ‘Muhammedi ruhlar' düşsün ana rahimlerine. ‘Rahim' olan Allah bizlere bunu nasip etsin.

Ne demişti yenice dünya aleminden göç eden bir değerli varlık; 'Mükemmel değil, iyi insan yetiştirmeyi hedefleyin.' İyi olmak, kurtarır bizi ancak. Bir rahmet ayında uğurladık; sahiciliğiyle, samimiyetiyle, güzel gülüşüyle, Anadoluluğuyla ve her haliyle bizden biri olan Doğan Cüceloğlu hocamızı. Mutlak sonda her gönülde derin bir hüzün bırakmak herkesin nasibi olmasa gerek. Doğan Hocamız, yaşattığı hoşluklarla yüreğimize derin bir iz bıraktı gitti. Maksatta tam da bu değil mi her birimizin. Ne güzel öğretti, yeniden: 'Öğretmenin yaşamı bir tohum gibi her bir öğrencinin kafasında ve gönlünde tekrar tekrar yeşerir, gelişir ve çoğalır." Demişti. Öyle de oldu.

'Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır ve öldüğümüzde sadece çıplaklığımızı götürebiliriz bu dünyadan ' demişti güzel insan. Şimdi tüm çıplaklığında ‘samimiyet' görmenin şükrünü eda etmek bize kalsın. 'Aklını, gönlünün değeriyle yöneten insan yaşamın efendisidir.' demişti de efendiliğiyle cesur bir yaşam için öneriler vermişti son kitabı ‘Var mısın' da. Kendini keşfetmeye, zorluklarla başa çıkmaya muhtaç bizler ‘varız' Doğan Hocam. Yine senin dediğin gibi: 'Etrafında kimseyi bulamamak zor, içinde kimseyi bulamamak ise daha zor.' Değil mi? İçimizdekini ‘ben'i bulmak için verdiğin emekler gani gani karşına gelecek eminliğiyle uğurluyoruz biz seni. 'Annen yok, kimsen yok' demiştin de on yaşında kaybettiğinin acısını seksen yaşında ‘çocuk kalmışlığınla' göz yaşıyla ıslatmıştın bizleri. Şimdi kimsesizliğine veda vakti buradan gidişin. Hepimiz, yüreğimizin annesi olmaya ne denli gayret etsek de hayretle görüyoruz ki, annesizlik bizim en eksik yanımız. Eksiğin tamam olacak güvenciyle uğurluyoruz seni. Biz şimdi senin öğretilerinde dediğin: 'Madem insan doğdum, olabileceğim en iyi insan olmalıyım' halindeyiz.

En çok da kulağımda çınlayacak cümlelerin: 'Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dalları kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar.' Çünkü: 'Mutluluk aramakla bulunacak bir şey değildir. Onu inşa etmek gerekir.' İnsan olma inşaatımızda bize bu öğretileri verdiğiniz için sizi ne denli hayırla yad etsek azdır.

'Unutma, ölüm en güçlü öğretmendir.' dediniz de yine güçlü öğretmenliğinizi konuşturunuz. Allah gani gani rahmet eylesin Doğan Cüceloğlu'ya:.