Öğle yemeğinde masada nazenin bir çiçek. Tek bir dal. Evladın anneye, annenin de arkadaşları koklasın diye masaya konmuş bir dalcık nergis. Bir daldan yayılan koku, dağlardan esen rüzgarla yüzümü yalıyormuşçasına. Yetmiyor koklamak. İnsan içine çektikçe çekesi geliyor başka hiçbir çiçekte böylesi keskin kokusu olmayan çiçeği.

Olmuş mu yani, çıkmış mı bu kokusuyla mest eden bahar çiçeği. Oysa Ocak on iki bugün. Kara kışın tam çıldıracağı günler. Muştulamış mı yani baharın evvelini. Demek yüzünü göstermiş. Halam her hafta birer demet getirirdi eskiden, koklayayım diye vakti zamanı gelip nergisler açınca. O zaman bu hafta bir gün, vuralım kendimizi nergisin yayıldığı topraklara doğru diye konuştuk nergisin kokusunu bölüştüğüm arkadaşımla. Kokusu kuvvetli hayaller, hemen gerçekleşirmiş. Nergis masada, kokusu burnumda akşamı edip eve geldiğimde bir demet nergis karşıladı gazete kağıdına sarılmış. Kokusunu, mutlulukla içime çektim, çektim, çektim koklamalara doyamadım yine çektim. Ben ona gitmeden, o bana kendini koklatmaya gelmiş. Bu yazıyı bir demet nergisin gölgesinde ve uçsuz bucaksız kokusunun altında yazıyorum. Her nefes alışımda cömertçe yaydığı harikulade kokusu beni benden alıp mest ediyor. Seksenin sonlarını yaşayan yaşlı el, bu yazıyı yazana getirmişse de o nergis artık bu yazıyı okuyanın burnunun dibinde. Kokusunu alıyorsunuz değil mi? Çek şimdi içine o kokuyu:

Sanki hiç yaşanmamış güzel bir şey kalmamış gibi,

Sanki hiç hevesin kursağında kalmamış gibi,

Sanki hiç incinmemişsin gibi en derininden,

Sanki hiç emeklerin boşa gitmemiş gibi,

Sanki hiç hayallerin toz duman olmamış gibi,

Sanki hiç tek başına kalmamışsın gibi,

Sanki hiçbir kötülük sana isabet etmemiş gibi,

Sanki hiç uçurtman gökyüzünden inmemiş gibi,

Sanki hiç çiçeklerin kurumamış gibi,

Sanki hiç umudunu boşa çıkarmamışlar gibi,

Sanki hiç dostsuz, sırdaşsız kalmamışsın gibi,

Sanki hiç tükenmemiş gibi.

Mümkün değil ama, mümkünmüş gibi:

Söyleyenlerin dediğine göre bir aşk çiçeği nergis. Kendine aşkın üstelik. Narsistlerin hamuru. Yunan mitolojisindeki efsaneye göre dünyanın en güzel, yakışıklı erkeği Narkissos, Karaburun'da yaşar. Bu güzel ve yakışıklı erkeğe civarda yaşayan tüm kızlar, hatta periler bile aşıktır ona. Ama kimsenin aşkına karşılık vermez Narkissos. Narkissos'tan yüz bulamayan perilerden biri Tanrı Zeus'a yalvararak Narkissos'un cezalandırılmasını ister. Tanrı perinin bu isteğini kabul eder ve 'Başkalarını sevmeyen kendisini sevsin'der. Erkek güzeli Narkissos bir gün su içmek için göle eğildiğinde suda kendini görür ve kendi kendine aşık olur; kendine bakma aşkına karşı koyamaz ve yine kendine bakarken bir gün düştüğü gölde boğulup ölür.

Narkissos'a aşık periler sevdikleri yakışıklı adamı sudan çıkarıp gömmeyi düşünürlerken, sudan hiç bilmedikleri, görmedikleri bir çiçek çıkmaya başlar. Periler rengiyle, kokusuyla çok beğendikleri çiçeğe Narkissos adını verirler.

Dünya böyle biliyor da nergis çiçeğinin hikayesini, ben küçükken kimden duyulduğu bilinmeyen başka bir hikayeyi bilirdim. Peygamber Efendimiz (s.a.v )bir gün haşlanmış yumurta ve yeşil soğan yer. Bir süre sonra da midesi rahatsızlanır ve bulunduğu yere istifra eder. İstifra ettiği yerden çok geçmeden Nergis çiçekleri açar. O kadar güzel kokar ki insanlar Peygamberimizin istifra ettiği böyle kokuyorsa kendisi kim bilir nasıl güzel koku yayıyordur der. Bu hikayeyi bilen Anadolu insanı rivayetin gerçek olmayabileceğini bilse de nergisi koklar ve bol bol selavat getirir kokunun sahibi yanındaymışçasına.

Aklı karışık hikayelerini, narsistliğini , 'Başkalarını sevmeyen kendisini sevsin' bedduasını bırakın koklayın siz içimize şifa nergisleri. Koklayın ve tazelenin. Koklayın ve iyileşin nergisin beyazının ortasındaki sarısında: