Yaşadı, yaşamamış olmasını dilediğini. Kadındı, başına gelmesi muhtemel olsa da kabullenmesi ancak isyanı olabilirdi. İsyan etti, yetmedi haykırarak ağladı, yetmedi kendini yok etmeyi düşündü, yetmedi en olmayacak şeyi yaptı. Kadındı ya genelde olan kendisinin öldürülmesiydi. Bu defa cinsiyetsiz olmaması gereken oldu. Doğmamış olması kaç kez dilenmiş kişiyi elleriyle öldürdü. Az sonra haber verdikleri geldi. Korkunç bir film izler gibi izledi gözleri olanları. Elleriyle oldurduğunu. Ölüm sebebi; garip tıbbi terimlerle kaydoldu. Sanırım hayati organının bilmem hangi damarı tahrip olduğu için: Peki ya benim harabiyetim dedi.

Dilime dolandı bunca polis telsizlerinin, ölenin yakınlarının ağıtlarının eşliğinde; 'Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler' Ahhhh. 'Şimdi bana yeniden ister misin deseler, tek bir söz söylemeye hakkın yok.' Şu bana acımayla bakan polis, deli olduğumu mu düşünüyor. Delirmedim, hayır. Benimkisi geç kalmış, yanlış verdiği karardan bir türlü dönememiş aciz bir kadının hesap edemediği sona bakarken ki ruh hali. Kaderin sebebini sonucunu sorgulatmayı öğretmediler ki bize. Ben de öğrenememişim işte. Oysa ne zeki kızdım ben. Çocukken oyun peşindeydim ama sonradan tıp kazanacak puanım bile oldu. Bense 'Şimdi bana yeniden ister misin deseler' büyük harflerle ‘hayır' diyeceğim bir adama, şu karşımdaki kendi kanına buladığıma ‘evet' dedim. Bütün evetlerimi alsalardı da bir tek evetim kalmamış olsaydı, ‘hayırsız'a. Ölünün arkasından kötü konuşulmaması gerektiği öğretilmişti bana. Sus ey dilim, bana onca hakaret ederken sessiz kalan sen değil miydin. Ne şimdi senin bana garezin. Zaten katil olmuşum. Bir canı öldürmekle canlara kıymışım. Gerçi ben onu öldürmesem o beni öldürecekti. Küçük kızım daha geçen söylemişti; anne babam işten hiç gelmese biz çekirdek çitleyip o en sevdiğimiz diziyi rahat rahat izlesek dememiş miydi? Şimdi bir ömür babası gelmeyecek, mutlu olur bence. Ya ben. Ben şimdi sorgulatılmayan kaderin mahkumu mu olacağım. Yooo, asıl şimdi özgürüm ben. Gerçi hiç karşılaşmamış olmayı arzu ettiğim şu yerde yatan adam, rüyalarıma kabus olur gelir. Orada da beni 'Yaşadıklarımızı anlatırsan, seni kıyma yapar köpeklere yediririm' diye tehdit eder. Kıymalı börek sevilmez mi diyen arkadaşlarım, nerden bilecek her kıymalı yemek gördüğümde midemin bulandığını.

Kolumdan tutup kaldıran polis , ‘İşimiz bitti, gidebiliriz' derken gördü mü acaba, ne hayallerle geldiğim bu eve bıraktığım acılarımı. Görmemiştir tabi, ne çok acılar geçiyor onlarının kelepçelediği ellerden çözülüp dökülen. Onca tehdit, dayak, tecavüz, işkence gördüğüm evden çıkıyorum işte. Morarmış, şişmiş gözümün müsaade ettiği kadar gördüğüm etrafın aydınlığı çok fazla geliyor. Hoş, alışma zaten sen. Mahkumunsun sen, bundan sonra nerde sana Antalya'nın güneşi. Şimdi anlıyorum, film değilmiş az önce soluksuz izlediğim. İşte mühürlüyorlar evimin demir kapısını. Kapılar açılsın sana diye aldığım onca dualar yerle bir oldu.

Yorgunum ama kocamı öldürmekten değil. Altında kaldığım hayatımdan. Soruyorlar polisler nasıl oldu, ne zamandı ve daha bir sürü cevaplaması ağır sorularını. Ben de soruyorum şimdi yanık kokusu gelen kalbime, neden böyle oldu? Bunun cevabını aramak için demir parmaklıkların arkasında oldukça vaktim olacak bence. Şimdi bırak kendi sorularını da cevap ver, işini bitirmek için masadaki çayı soğuyan polisin sorularına. İmzaladım, olup bitenlerin detaylarını. Ben imzamı, böylesi tutsaklık için atmayı hiç düşünmemiştim. Hiçbir kimseyle eşleşmeyecek parmak izlerim artık katillerin dosyasıyla yan yana koyulmak üzere gitti bile.

Böyle mi olmalıydı. Aman Allah'ım çıkış biletim onu yok etmek miydi. Oysa evet, onca kurtuluş yolum varmış. Ben neden korku labirentinde tek çıkışı ‘o'nunla zannettim ki. Korkum beni kör etmiş. Gördüğüm şiddet beni onun tutsağı etmiş. Oysa, 'güçlü kadınların' dik duruşunu hep alkışlamıştım. Söylediklerinin, yaptıklarının altında ezilmeseymişim şimdi baktığım dört duvar olmayacaktı. Ne oldu bana da yüzlerce ‘kurtuluşumu' tek bir çıkmaz sokakta heba ettim. Bana bir türlü göstermediği gün yüzünden, görememişim ben başka bir sonun mümkün olabileceğini.

Ahhhh: Babanızın bana çizdiği daireden çıkamayan annenizin sözüne kulak verin kızlarım; insan onuruna yakışmayan en ufak bir söze dahi tepkisiz kalmayın. Şiddetin en küçük halini kabullenmeyin. Çıkış kapınızı kapattırmayın. Hele bir görüş günümüz gelsin. Bunların hepsini bellettireceğim size. Zihinleriniz dünyanızdan büyük olsun diye anlatacağım da anlatacağım:

Ahhh... Ahlarım, kendi gücümü kaybettiğime, nerde olduğunu bir kere sormadığım kendime. En büyük ahım da, Allah'ımın özenle yarattığı ‘emanetine' ettiğime.