Arada kalmışların ya da arada kalmak istemeyenlerin dinledi bir programda duymuştum hayatıma yeni bir ‘anlam' katacak o cümleyi. Cümlenin sözcükleri yerli yerinde aklımda olmasa da bana söylediği içerik aynen şöyleydi; İnsanın cenneti de cehennemi de burada. Bu dünyada cehennemi yaşayan cennete gitmeyi nasıl umut etsin.

Kalakaldım.

Nasıl yani, biz bu dünyada- ki dünyanın kendisi cehennem- cehennemvari bir hayat yaşarken, sabrımıza gayret veren ötelerdeki cennetken şimdi yaşadıklarımıza aynen devam mı edeceğiz. Hepimiz için çok daha güzel, çok daha adaletli bir yer arzusunu canlı tutuyorken yüreğimizde, bu söylenilen ancak lakırdı olabilirdi. Ya da:. Evet ya da gerçeğin ta kendisi. Aklını dolambaçlı yollarda gezdirmeyi seven ben, her düşüncenin yolunu da merak ederim, mantığıma değdiyse. Düşüncem, yollardan yollara vurdu kendini. Yolların bazı yerlerinde ışıkla döşenmişken bazı yerleri tam bir kör karanlıktı. Merak etmeyin, çıktım o az daha kalsam kabus yaşayacağım yerlerden.

Bu aralar cehennemin fragmanı gibi dünya. 2020'ye dair bütün güzel dileklerimizin ilk ayında, yüzümüze çarpılmışçasına geldi olaylar. Olaylar, olaylar. Bu en acısı diye diye, acıya yetişemez olduk. Özelde yaşadığımız olumsuzluklara kaygılıyken, genelde yaşadıklarımız endişe verici. Hele bir virüs belası var ki, el aman dedirtti kendini yaşatmadan. Ya şehitlerimizin gülerek gittikleri yerlerden, ağıtlarla karşılayışımız. Depremin kritiğini yapamadan ardı ardına gelen defolası belalar, daha ne kadar cehennemin tanıtımını yapacak derken: Annesinin peşinden silah sesleri arasında düşe kalka yürüyen mülteci çocukların yaşadıkları, ahhh: Küçükken ailesinin yüksek sesle konuşmasını travma kabul edip beynini formatlamak için milyonlar dağıtan kişinin yaşadığı dünyada, gözlerinde alev alev cehennnem yaşayan çocukların, kadınların varlığı cehennemin tanıtımını aşmadı mı. Anlamı derin kuyu, ateş, uçurum olan cehennem, tam da adına layık değil mi bu aralar.

Şimdi, bu cehennemi yaşayanlar diğer dünyada da cehennemine devam mı edecek? 'Ama haksızlık bu' dediğiniz gibi kabul ediyorum ben de. Haksızlık. Biz bu dünyanın imtihan tarlası olduğunu öğrendik de, ekmediğimizin mahsulü bizim toplayacağımızı öğrenmedik.

' Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.' Hadisi Şerif tam ne anlatmak istiyordu. Düşünce yollarım uçurumun kenarına getirdiğinde beni farkettim ki, cehennem de cennet de kendimiziz. Evet, kaçılası olan cehennem de içimizde, varılası olan cennetin istikameti de kalbimizde. Atılan bombaları oyuna çeviren babanın sahte gülmesine, samimi kahkahalar atan çocuğun videosunu izlemişsinizdir. Sizde uyandırdığı sadece bir çocuğun kandırılmışlığı olamaz değil mi. Hayatın ta kendisi. 'İçinizdeki çocuğu kaybetmeyin' diyen psikiyatrların, güzele meyledin diyen bilgelerin bildiğine göz kapayıp, sağır olamayız değil mi?

Yüreğini dövse de hayat, ‘iyi ve güzele' dair ne varsa yapmak için sorumlu olan tek kişi sensin. Evet benim. Aynen sadece sizsiniz. Muhakkak ki, itirazsız biziz. Ve biz, son dünyamıza geçiş yapmadıkça vuslatını çektiğimiz her ne ise onu ‘içimiz'de büyüteceğiz. Ta ki, hazırsın buyur geç mekanına denilinceye kadar. Cehennem mi varmak istediğin, tamam yaşat cehennemini alev alev. Cennet mi, kavuşmayı arzuladığın, tamam tak umut kanatlarını. Bunca yaşanılan zorluklar değil sana cehennemi yaşatan. Asrı saadeti altın yıllar yapan; cehaleti, küfrü, savaşları olamaz değil mi? Zorluklara verdiğimiz ‘değer'. Ben, cennette ‘rıza'yı arzulayan olarak, burada her ne olursa olsun razılığa verdim değeri. İnsanız imtihan çetin, o yüzden niyetimizi yinelemek lazım. Ve sözümüzün geçerliliği için çevremizi şahit tutmaya.

Ben niyet ettim Allah'ın rızasına: Cennetimi bu dünyada yaşamaya.