Kusurluyuz ve varlığımızın delillerinden bu halimiz. Halimiz bize ayan edildiğinde ‘hadsizlikle' kabul ettik varlığımızı. Bizim bilmediğimizi bilen bir yaratıcının elleriyle gönderildik mekanımıza. İnsandık, kabullenmiştik, yaşayacaktık.

Hani bazen insan başını derde soktuğu, derdin gelip izinsizce insana sokulduğu zamanlar olur ya ve deriz ya bundan daha kötüsü olamaz, hah işte o olamaz denilen kötü oldu. Bundan böyle ‘bundan daha kötüsü olamaz' dediğimizde olur, oldu diyeceğiz. Garip bir devrin, çıldırtıcı garipliğini yaşıyoruz. Sebeplerin kaçıp, sonuçların hüküm sürdüğü bir yıl oldu iki bin yirmi. Daha neden diyemeden, neler oluyor deyip, kalakaldık. Yüzyılımızın evrenselliğine çakılıp ‘yalın'laştık. Başka bir yüzyılda adını bilmediğimiz bir şehirden yayılacak bir virüs, kilometrelerce ötede insanları evlerine kapatacak desek, ‘mümkün değil' diyebilecekken, bu yüzyılda etimizle, kemiğimizle yaşıyoruz. En kıymetlimizi, nefesimizi kesmeye çalışan bir virüs elbette başıboş değil. Bu da bizim yüzyılımızın ‘sorgusu' olsun.

Sorulması gereken her şeyi tek tek not ediyorsak, yaşarken krizi değil fırsatı görmemiz elzem. Krizin kritiğini yapacağımız günler elbet gelecek ancak savaştayken bu savaş neden çıktı diye etrafımıza bakınmanın anlamı da olmasa gerek. Bize düşeni ezber ettikten sonra, dünyayı mesken tuttuğumuz sürece emeğimizi ortaya koyacağız.

Şimdi kısıtlamalardan ötürü mecburen uzak kaldığımız, ömrümüzde sık ziyaret edilmesi gereken mezarlık ve hastane ziyaretlerini zihnimizde yapmanın tam zamanı. Hatta zihnimizden değil de ‘sanal' dediğimiz gerçekliğimizin parçası internetten yapmalı. Mezar mezar dolanıp, her birinin taşında yazılanları okumalı, kalbimize yazmalı. Bir tablonun içinde verilen ‘bugünkü vefat sayısı' sahiplerinin varsa hikayelerine ulaşıp tek tek dinlemeli. Öyle ya, birer sayı da gözükseler tarihe kazınacak bir salgın hastalığın taşıyıcısı ve yenik düşenleri onlar. Ezeli hükümde sebebi belli ölüm de olsa, hikmeti hepimize gönderilmiş bir mesaj.

Bu günler, hepimize ayrı ayrı hikmeti olan hüküm günleri. Hükmedileni anlayıp, hikmetini görmek olabildiğince ‘hayra' evirmek kârımıza. O zaman, haydi sükûnetle en kusurlu halimizle, madem ‘emanet' bize verildi deyip dağdan ağır olanı sırtlanmaya.