Oysa ne çok beklemiş ve kavuşmuştuk biz duaları katık ettiğimiz cemrelerimize. Baharı sonuna kadar hak etmiştik önce havaya sonra suya sonra toprağa düşürdükçe cemreleri. O kadar emindik ki düşürdüğümüze, gözle görmemize bile gerek duymadık. Bunca yıldır ardı arkasına baharın bize yaşattığı güzellikler kafiydi.

Çıplak ayaklarımız toprağa düşen cemrenin enerjisiyle dolandıkça, yeryüzüne kök salardık da gökyüzünde uçan kuşlar takip ederdi nefesimizi. Sonra her bir kuş, böcek, hayvanlar öylesine eşlik ederdi ki, biz de varız derlerdi kimi şarkılarıyla kimi lisanı halleriyle. Hele bazı kuşlar öyle dudu dilli olurdu ki, susmasın isterdik. Susmazdı da, şafaktan gün batımına değin.

Şimdi:

Şimdiler de kavuştuğumuz bahara gönlümüzce sarılamıyoruz. Kuşlar milyon kez şarkı söylüyor da biz kendimizi doğanın açık kollarına bırakamıyoruz. Renkler çeşit çeşit bezendi de biz, içimizin tarifsiz sıkılmışlığıyla kalakalıyoruz. Güneş her gün sıcaklığını kat kat arttırıyor da biz, maruziyetimizle kıpırdayamıyoruz.

Alacaklıyız bir bahar bu Dünyadan. Güneşin etrafında bir tur dönecek kadar, fazladan üzerinde taşısın her birimizi. Tekrar göstersin, her bir durağını biz üzerinde serbestçe dolaşacakken.

Dua ayı geldi çattı işte. Her ne kadar mahzunsak da geldi iki gözümüzün çiçeği. Geldi baharı gönlümüze kifayet eden günler. Biz baharı içimize alamadık ama, işte şu gelen ayların efendisi Ramazan keyfiyetiyle geldi. Kabz halimize bast olmaya geldi. Olacak da, gelişinden belli. Bu aya yetişenler için ikram belli, iftarı bereket olan oruçlar. Yetişemeyenler içinse ikramı ‘rahmetle' olsun. Ki ne çok yetişemeyenimiz var, belası ayağında prangalı hastalıktan ötürü. Baharı sahur tepsisine koydu da geldi, nimeti kendinden Ramazan. Rengini bağrından çıkardı da geldi, yüreğimizde çiçekler açtıran Ramazan. Dimağından yaya yaya geldi umudu da, yüzlere güneşi gösterdi Ramazan. Koynuna aldı da merhameti, rahmetiyle geldi Ramazan. Diline şarkısını aldı da, mest edişiyle geldi Ramazan.

Sen geldin ya Ramazan, biz hafifledik. Sana has boyanla boyanıyoruz şimdi. Daralmışlığımıza, ferahlığınla geldin ya, biz bayramımızı peşin yaşadık. Nefesimiz bitmeden geldin ya, niyetimizi peşinen ettik sana. Sen geldin ya, dertlerimizi sana bıraktık ya, derin nefes aldık ya, hamdolsun seni gönderene ve bize gösterene. Bedene şifayken, ruhumuza katmerli şifa oldun. İlk sahurundan belli, bize ‘hayat' vermeye gelmişsin. Bundan böyle şuna eminim ki gidişin, gelişinden daha görkemli olacak. Seni layığıyla karşıla-ya-mamış ve yaşayamayacak olsak da, katlanmış hoşgörünle bu Ramazan başka Ramazan olacak.

Sen geldin ya, ötsün içimizdeki dudu dilli kuşlar. Açsın gönlümüzdeki tomurcuklanmış güller. Ulaşsın sahibine amini belli dualar.

Sen geldin ya, keyfe kâfisin: